top of page

Eğitim ve Kadın

  • Hasan R. Muradoğlu
  • 20 Mar 2017
  • 3 dakikada okunur

Ünlü Alman düşünür ve edebiyatçı Johann Wolfgang von Goethe demiş ki: “Bir erkek terbiye edildiği vakit, bir tek fert, bir kadın terbiye edildiği vakit ise bütün bir aile terbiye edilmiş olur.”

Dünyanın varoluşundan itibaren her ne kadar kimi uluslarca ve dinlerce kadına kutsallık atfedilse de dünyanın çoğu bölgesinde ve ikliminde kadın; ne yazık ki itilmişliğin, geride bırakılmışlığın kaderini yaşarken bir yandan da fiziksel şiddet görüyor hatta öldürülüyor. Millet olarak tarihimizin çok eski sayfalarında anaerkil dönemler varsa da, hükümdarın olmadığı vakit hatunlar ülke yönetiminde söz sahibi olsa da, bizde de kadın toplumda en çok örselenen cinsiyet. “Kadın okumaz, kadın konuşmaz, kadın sokağa çıkmasın, kadın camdan bakmasın” vb. örneklerle dolu onlarca laf var sokaklarda, kahvehane köşelerinde hatta televizyonlarda. Yazının girizgahında Goethe’den alıntı cümlede olduğu gibi aileyi - daha da ileri taşıyalım bu sözü- bir toplumu terbiye eden, ileri sevk eden kadındır. Her insanı dünyaya bir kadın getirdiğine ve imkan dahilinde eğittiğine göre Alman edebiyatçı Goethe’ye bu hususta hak vermemek olmaz. Bir eğitimci olarak konuyu her zamanki gibi eğitime getirmek gerekirse; toplumun mihenk taşı sayılabilecek kadınlarımızın eğitim ve okur yazarlık hayatı ne durumda peki? Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yeni yayımlanan "İstatistiklerle Kadın 2016" çalışmasının verilerine bu minvalde bir göz atalım.

Türkiye'de 25 ve daha yukarı yaşta olan ve okuma yazma bilmeyen toplam nüfus oranı yüzde 5,4'ü bulurken, bu oran erkeklerde yüzde 1,8, kadınlarda yüzde 9 olarak kayıtlara geçmiş. Görüldüğü üzere ülkemizde halen ve ne yazık ki kadınlarda okuma yazma bilmeme sıkıntısı ciddi boyutta. En klişe şekilde sormak gerekirse kadınların %9’unun okuma yazma dahi bilmediği bir toplum nasıl olur da muasır medeniyetler seviyesine çıkabilir?

Yine eğitimle ilgilendirilebilecek bir istatistik şu: Okuryazar olmayan kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 16,1, lise altı eğitimli kadınların yüzde 26,6, lise mezunu kadınların yüzde 32,7, mesleki veya teknik lise mezunu kadınların yüzde 40,8, yükseköğretim mezunu kadınların ise yüzde 71,6 olmuş. Kadın okuyacak ki üretsin, üretim dünyasına girebilsin. Ne kadar çok okursa (buna ne ölçüde izin verilirse yani) o kadar çok üretip yer alıyor toplumda ve iş hayatında. Bu istatistik ancak böyle yorumlanabilir.

Çalışmada yer alan eğitimle alakalı başka bir veri ise şu: Lise ve dengi okul mezunu olan 25 ve daha yukarı yaştakilerin toplam nüfus içindeki oranı yüzde 19,5 iken bu oran erkeklerde yüzde 23,5, kadınlarda yüzde 15,6'yı bulmuş. Yüksekokul veya fakülte mezunu olan toplam nüfus oranı yüzde 15,5 olarak belirlendi, bu oran erkeklerde yüzde 17,9'a, kadınlarda ise yüzde 13,1'e karşılık gelmiş. Ülkemizde 4+4+4 sistemi ismiyle bilinen yapılanmanın son dördündeki liselerde okurken eğitim hayatını yarıda bırakanlar genelde kız öğrenciler. Erken yaşta evlenme yahut ailenin kız çocuğunu okutmamak istemesi bunların başlıca sebeplerinden. Üzülerek belirtmek gerekir ki, ülkemizin bazı bölgelerinde liseye kadar başarılı bir şekilde zorunlu eğitim-öğretim hayatına devam eden kız öğrenciler için “okuyacak da ne olacak?” diyen erkekler var. Bunlara görev yaptığı şehirlerde bizzat şahit olan çok eğitimci var. Şehrin ileri gelenlerinin, bazen ise aşirette sözü dinlenenlerin hatırıyla başarılı kız çocuğunu gönülsüzce okula gönderen çok veliye rastlanmakta.

Bu konuyla ilgili Milli Eğitim Bakanlığı ve bazı sivil toplum kuruluşları çok ciddi çalışmalar yapıyor. Sayıları daha da artmalı. Misal bu projelerden biri Kardelenler Projesi.

Kardelenler Projesi ile ilk, orta ve yüksek öğrenim tahsilini yapan Meltem Karataş’ın başarı öyküsüne bakalım örneğin. Kendisi Muğla’nın Milas ilçesini bağlı 150 hanelik Çallı köyünden Finlandiya’ya uzanan bir başarı yolculuğunu sahibi. Köyünde okuyan kız yokmuş. Hatta taşımalı eğitim bile ciddi sıkıntıymış. Babası da okumasına karşıymış anlattığına göre. 8 Yıllık Zorunlu Eğitim sisteminin çıkmasıyla ilkokulu ve ortaokulu başarıyla bitirmiş. Kardelenler Projesiyle ortaokulda tanışmış. Ortaokulu bitirmesinin ardından babasının kendisini 3 yıl boyunca liseye göndermediğini belirtiyor. O dönemde pamuk tarlasında, koyun ahırında ve yaz aylarında otellerde çalışmış. En umutsuz anlarında çok kitap okuduğunu ve hayallerinden vazgeçmediğini anlatıyor. Meltem Karataş’a göre kadının kurtuluşu eğitimde. Şu sözlerle açıklıyor düşüncesini. “Tek kurtuluşumuz eğitim. Evlilik bir kadın için kurtuluş olamaz. Bir amacım ve hayallerim vardı. Tarlada ve ahırda çalıştığımda hayaller kuruyordum, bunları gerçekleştirmek için umudumu yitirmedim."

Liseye geç başlamasına rağmen okulunu birincilikle tamamlıyor. Daha sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümünü kazanıyor. Üniversiteyi bitirdiğinde akademisyen olmayı ve yeni kardelenler yetiştirmeyi hedeflediğini anlatıyor. 2014’te Avrupa Birliği Ana Bilim Dalı’nda yüksek lisansa başlamış. Kardelenler Projesi’ndeki burslar sayesinde Avrupa Gönüllü Hizmet Projesi’yle Finlandiya’ya yaptığı başvuru kabul edilmiş. İmkansızlıklar ve toplumsal baskılar ile eğitim hayatına katılması neredeyse imkansız gibi görünen bir öğrenciyken Finlandiya’ya uzanan bir başarı hikayesinin başrolünde bir Türk kadını var. Sayıları giderek artmalı. Meltem Karataş’ın 2015’te verdiği röportajındaki son cümlesi şöyle bir mesaj oluyor hemcinslerine. "Her sabah dünya yeniden kuruluyor. O günün içinde mutlaka bize sunulan bir şeyler vardır. Bunları görmeli ve küçük detaylarla mutlu olabilmelisiniz. Kardelenler umutlarını korumalı, bozmaya çalışan kişilerden uzak durmalılar"

Kadın okumalı ki, öğrensin ve öğretsin.

Kadın eğitilmeli ki, gelişsin ve eğitsin.

Kadın toplumda yer almalı ki toplum ileri gitsin.

Bu vesileyle başta sevgili eğitimci eşim olmak üzere tüm Türk kadınlarının 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.


 
 
 

Comments


Also Featured In

© 2023 by "This Just In". Proudly created with Wix.com

bottom of page