top of page

Farklılık içindeki benzerliğimiz

  • Esat Olgun Buharalıoğlu
  • 20 Şub 2017
  • 3 dakikada okunur

Aslında her şey hayatta doğal olanıyla yola çıkar. Yol içerisinde geçirdiği devinim ve

değişimler ile başkalaşıma uğrayarak yeni bir form kazanır. Başka bir hüviyete bürünen canlı ya da madde, en son halini alıncaya kadar yol alır. En sonunda bir başka fizyoloji ile vücut bularak başkala- şımını tamamlamış ve sonlandırmış olur. O süreden sonra nev-i şahsına münhasır bir formatta ”orijinal”olarak kendini bulur. Lakin insanoğlu; bu değişim sürecini yaşayan Dünya’dan, yeryüzü koşullarından ve diğer canlılardan çok daha başka bir şekilde yoluna devam eder. Çünkü bu değişimin bir dur-durağını belirleyemez. Diğerleri gibi bir son durağı mevcut değildir. İçinde bulunduğu dünyayı oluşturan etmenler ve canlılar durmadan değişirken, kendisi de bundan bağımsız kalamaz. O da o değişimin bir parçası olarak değişim kervanına katılır. Doğarken taşıdığı bedeni fizyolojik değişim ve gelişimler yaşarken, kendisi de beyni de aynı oranda gelişir ve değişir. Fizyolojik değişim tam randımanıyla devam ederken bir noktadan sonra doygunluk noktasına ulaşarak tersine giderek zayıflar ve çökmeye (ölüme) doğru yol alır. Beynin gelişimi de buna bağlı olarak zayıflar ve azalır. Lakin tecrü- be, zihniyet ve hayata bakış olanca hızıyla artış içerisindedir. Genele bakıldığı zaman ise değişimin hep bir istim üzerinde devam ettiğini görebiliriz. Yani eski Yunan düşünü- rü Heroklitos’un dediği üzere ”Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” mantelitesi hayatta olanca hızıyla yol almaktadır. TAVAN YAPAN EGO VE SÜPER EGOLAR İnsanlar hayatta parmak izleri bile farklı olan kendine özgü birer orijinal varlık olmaları- na rağmen, hayatın getirdiği aslında bir nevi modernitenin dayattığı yaşam tarzı, yeme alışkanlığı, giyim-ku- şam trendi, barınma eşselliği gibi durumlar bizleri ”sıradan” yapmaktadır. ’Ego’ ve ‘Süper Ego’ların tavan yaptığı, kimsenin kimseyi beğenmeyip kıyasıya eleştirdiği, kendini bir şey (…) sandığı bu dönemde aslında hepimizin birbirine benzemesi de bir o kadar ironik değil midir? Köyde kendi yumurtasını, etini, balığı- nı yiyen ve kendi tarlasında domatesini, biberini, salatalığını, meyvesini yetiştirip en doğal haliyle tüketen köylüyü kıskandığımız dönemde yaşamıyor muyuz? Metropollerin, modernitenin ve teknolojinin nimetlerinden yararlanıp; bize verdiği avantajları kullanırken aklımıza gelmeyen bu doğal yaşam ihtiyacını nedense hep kazık yediğimiz dönemlerde hatırlıyor ve arzu ediyor olmamız bile ne kadar ikiyüzlü bir durum değil midir? En doğal olanın en güzeli ve iyisi olduğunu düşündüğümüz ve doğal yaşam tarzına sahip insanların hayatlarına bakarak gıpta ettiğimiz bu dönemde, hala kendi sıradan hayatlarımız devam ediyor… En doğalın artık hüküm sürmediği dünya coğrafyasında, hala değişime direnen ve do- ğallığı elden bırakmamaya çalışanların gayretini ve kendi kabuğuna çekilmişliklerini görünce; bizler yaşayamasak da, hala böyle bir dünyanın var olduğunu biliyor olmanın mutluluğunu yaşıyoruz içimizde… KENDİ FARKLILIĞININ FARKINA VARMAK… Orijinal fikirlerin oluşması da aslında önce doğal yaşamların, doğal insanlarına özgü bir durumdur. Kendi doğallığını kaybetmeyen bireylerin sahip oldukları farklılıkların farkına varma sürecinden sonra, ortaya yeni fikirler & düşünceler koyduklarını görürsü- nüz. Çünkü kendini tanı(ya)mayan, kendi sahip olduğu değerlerin farkına varamamış canlının, herkesten farklı söylemleri dile getirmesi de imkansız olur. Önce kendi farklılığını, diğer canlılardan ayrımını gözeterek yaşayacak ve idrak edecek olan insanoğlunun daha sonra kendi canlı türü içerisindeki orijinalliğinin farkına varması gerekiyor. Bu katman katman farklılık göstergelerini içselleştiren insan, sonrasında da kendine özgü olan parlak düşünceleriyle herkesten ayrı olduğunu örneklendirerek gösterebilir. Ancak günümüz dünyasında benzer yaşam stillerine sahip, aynı trendleri yaşayan ve teknolojik gelişim düzeyinden benzer şekilde yararlanan beyinler olarak; statükonun da eğitim sistemimizin de şekillendirmesiyle ”aynı ürünler” olup piyasaya sürülme süreci yaşıyoruz. Sonrasında sadece ayakkabısı, ojesinin rengi, arabasının markası, saatinin şekli vs. farklı olan ama aslında aynı olan insanlar olarak yaşıyoruz. En kötü özelliğimiz de hepimizin kendini”özel, farklı, orijinal” sanması olabilir. Evet yeryüzünde hepimizden sadece bir tane var ve hepimiz “tek”iz, lakin pratikte böyle olan durum, düşünen varlık insanoğlu şemsiyesi altında aslında hepimizin birbirine benzediği gerçeğini de değiştiremiyor. ”Hepiniz o kadar aynısınız ki; kendimi farklı hissediyorum” mottosu da her insana göre değişiklik gösteriyorsa da, aslında hepimiz o sıradanlığın bir parçasını oluşturuyoruz. Parlak ve dahiyane fikir üretemeyen, benzer üretim faaliyetleri içerisinde olan, hazır yiyen, farklı dilleri konuşup – farklı yaşam tarzlarına sahip aynı ve düz bireyler olarak yaşamımızı sürdürüyoruz…


 
 
 

Yorumlar


Also Featured In

© 2023 by "This Just In". Proudly created with Wix.com

bottom of page